HZ. FATIMA’NIN HAYATINA KISA BİR BAKIŞ

Hz. Fatımatü’z-Zehra (a.s), Hz. Muhammed b. Abdullah’ın (s.a.a) ve Hatice bint-i Huveylid’in (r.a) kızıdır. Tarihin tanık olduğu en şerefli anne-babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Tarihte hiç kimse onun babası gibi, birkaç yıl içinde, tarihin seyrini değiştirecek, insanlığı değişik alanlarda harekete geçirecek, ileri götürecek etkinlikler gösterememiş, bu denli müthiş eserler bırakamamıştır. Tarihte onun annesi gibi bir anneden hiçbir zaman söz edilmemiştir. Onun annesi bütün varlığını, kendisine sunduğu hidayet ve nura karşılık yüce eşi ve hikmet esaslı ilkeleri uğruna feda etmiştir.

İşte bu büyük anne ve babanın gölgesinde Fatıma Betül yetişti. Omuzlarında peygamberlik yükünü taşıyan, bu kutsal emaneti hedefine ulaştırmak için dağların tahammül edemediği işkencelere katlanan babasının şefkatinin her an hissedildiği bir evde büyüdü. Babası nereye yönelse, ne tarafa gitse Kureyş’in ve Kureyşlilerin kışkırttıkları ayak takımının ve kölelerin kendisini sürekli olarak gözettiklerini, taciz ettiklerini görüyordu. Küçük yaşına rağmen Fatımatü’z-Zehra (a.s) bütün bunları görüyordu. Annesiyle beraber, bu eziyetlerin babası üzerindeki etkisini hafifletmek için elinden geleni yapıyordu. O ağır eziyetleri gözlemledikçe yürek paralayıcı bir acı hissediyordu. İlk Müslümanların gördükleri baskı ve acıları kendisi de bizzat yaşıyordu.

Hz. Fatımatü’z-Zehra (a.s) ilâhî risaletin tebliği sürecinin karşı karşıya kaldığı zorlukları, sıkıntıları daha çocukluğunun ilk günlerinden itibaren yaşadı. Babası ve annesiyle ve Haşimoğulları’nın diğer mensuplarıyla birlikte Ebu Talib Vadisi’nde sosyal ve ekonomik ablukaya tâbi tutulduğu sırada, henüz iki yaşındaydı. Büyük zorluklarla geçen üç yıllık ablukanın kaldırılmasından sonra, şefkatli annesinin vefatı sınavıyla karşı karşıya kaldı. Babasının amcasının vefatıyla sarsıldı. O sırada, altı yaşına henüz girmişti. Meşakkatlere katlanma, zorluklara karşı koyma ve büyük sıkıntılara tahammül etme hususunda babası için bir teselli kaynağıydı. Yalnızlığında babasına arkadaşlık ediyor, Kureyş azgınlarının ve zorbalarının rencide edici baskılarından dolayı hissettiği üzüntüyü paylaşıyordu. Mübarek ömrünün sekizinci yılında, amcasının oğluyla ve diğer Fatıma’larla birlikte Medine’ye hicret etti. İmam Ali b. Ebu Talib (a.s) ile evleninceye kadar babası yüce Resul ile beraber yaşadı. Bundan sonra, Hz. Peygamber (s.a.a) evinden sonra İslâm toplumunun en şerefli evinin temelleri de atılmış oldu. Bu ev, tertemiz nebevî sülalenin barınağı, bereketli Resul (s.a.a) soyunun cömert Kevser’i oldu.

Hz. Zehra (a.s) ideal bir eşliğin ve yüce anneliğin en görkemli örneğini sergiledi. Hem de İslâm tarihinin en çetrefilli, en zorlu dönemlerinde… Öyle bir zaman ki, İslâm, cahilî bir çevrede ve kabileci geleneğin hüküm sürdüğü bir ortamda kalıcılık ve yücelik yolunu açmak amacındaydı. Çünkü cahiliye toplumu ve kabileci ortamı, kadını insan olarak kabul etmiyor, kız çocuğunu bir utanç, bir ayıp olarak algılıyordu. Bu nedenle Fatıma (a.s) gibi birisi -parlak Muhammedî isaletin kızı, eşsiz ilâhî kıyamın çocuğu olarak- bireysel, ailesel ve toplumsal yaşam tarzıyla, risalet kavramlarını ve değerlerini pratik olarak hayatında somutlaştıran pratik ve gerçek bir örnek sunmak durumundaydı. Hz. Zehra (a.s) bütün insanlık dünyasına, bir kadın olarak insan-ı kâmil olduğunu, kadınlık doğasının böyle bir mükemmeliyete erişebileceğini, Allah’ın sınırsız kudretine ve akıllara durgunluk veren yaratıcılığına delâlet eden en büyük ayetlerden, en parlak kanıtlardan biri olabileceğini kanıtladı. Çünkü Fatımatü’z-Zehra’ya (a.s) azametten büyük bir pay,
görkemlilik ve ululuktan en geniş bir nasip bahşedilmişti Zehra Betül (a.s), Ali el-Mürtaza’ya cennet gençlerinin iki efendisi, Resulullah’ın (s.a.a) oğulları Hasan’ı ve Hüseyin’i, bu iki büyük imamı ve saygı değer mücahit, sabır ve direniş sembolü olan Zeyneb-i Kübra’yı ve Ümmü Gülsüm’ü doğurdu. Beşinci çocuğu Muhsin’i de, babasının ölümünden sonra, evine (Risalet evine) yapılan saldırı sonucu düşük yaptı. Muhsin, bu mücahide ve şehit ananın, babasının ölümünden sonra, babasının mesajını sapmalardan ve tahriflerden korumak uğruna verdiği mücadeleye armağan edilmiş ilk kurban oldu.

Hz. Zehra (a.s), en zor zamanlarda ve en kritik durumlarda babasının ve kocasının (selâm üzerlerine olsun) yanında yer aldı. O, çabaları, cihadı, açıklamaları ve Hz. Resul’ün (s.a.a), vefatından sonra İslâm’a yardım etme misyonunu kendilerine vermiş olduğu- Ehl-i Beyt-i Resulü eğitmesiyle İslâm’a yardımcı oldu. Nitekim Fatıma (a.s), Hz. Resul’ün (s.a.a) Ehl-i Beyt’inden, onun vefatından sonra, verdiği acılarla dolu bir mücahedenin ardından ona ilk kavuşan kimse oldu. Hz. Fatıma (a.s) müşriklere karşı yapılan cihatta, münafıkların komplo ve plânlarının boşa çıkarılması amacına yönelik mücadelede aktif rol aldı. Sapıkların karşısına dikildiği
gibi, Müslüman kadınların eğitimi alanında da eşsiz bir örnek oldu… Kahramanlığın, cihadın, sabrın, şehitliğin, fedakârlığın ve akideyi her türlü değerden üstün tutmanın gerçek bir sembolüydü. Bir insanın yükselebileceği, göz kamaştırıcı kemalin doruklarına en kısa bir zaman diliminde, öncekilerin ve sonrakilerin ulularını geride bırakacak bir üstünlüğe erişti.

Selâm ona, doğduğu, şehit düştüğü gün ve selâm ona, bütün şeref ve yücelik özelliklerini ve onur süslerini üzerinde taşıyarak dirileceği gün…

etiketlerETİKETLER
Üzgünüm, bu içerik için hiç etiket bulunmuyor.
okuyucu yorumlarıOKUYUCU YORUMLARI

Sıradaki içerik:

HZ. FATIMA’NIN HAYATINA KISA BİR BAKIŞ